KURUMSAL ÖĞRENME VE GELİŞİMİN DİNAMİKLERİ
Öğrenen kurum
Tıpkı bir birey gibi kurumların da sürekli öğrenmesi ve kendisini geliştirmesi gerekiyor. Bireysel hafıza gibi kurumsal bir hafızadan da sıklıkla bahsediliyor. Bireylerin kendini geliştirirken sahip olduğu ilkeler, alışkanlıklar ve kararlığının bir benzeri kurumlar için de geçerli ve tüm bunlar kurumsal öğrenme kültürünü oluşturuyor. Dolayısıyla bireyler için yaşamın başından sonuna kadar sürekli öğrenme ve gelişim ne kadar önemli ise, kurumlar için de aynı derecede önemli. Kurumsal süreçlere bakıldığında öğrenme işin dışında ara sıra yapılan bir şey değil bizzat işin bir parçası. Kurumun ya da o kurum içinde çalışanların yaşam çevrimi içinde baştan sona kadar aralıksız devam eden bir süreç. Bireysel performans ve başarının anahtarı. Dolayısıyla tek tek bireysel performanslar üzerinde yükselen kurumsal başarının da mümkün kılıcısı.
Öğrenme ve performans
Bunun için öğrenme ve gelişim ihtiyaçlarının doğru belirlenmesi, ihtiyaca göre en etkili öğrenme deneyimlerinin tasarımı ve elde edilen kazanımların performansa dönüşmesi gerekiyor. Mevcut pozisyonun gereklerini yerine getirmek için, kariyer yolu üzerindeki olası pozisyonlara hazırlanmak gerektiğinde, değişim ve dönüşüm zamanlarında, yeni projelerde, tüm iyileştirme ya da problem çözme durumlarında, yasal düzenlemelerden kaynaklı zorunluluklarda, yönetsel sorumluluklar başladığında, bireysel yetkinliklerin geliştirilmesinde, işler kötüye gittiğinde… kısacası işin her noktasında öğrenme-gelişim-performans döngüsünün iyi işlemesi son derece önemli.
Öğrenme ve değer
Eğitim ve gelişim profesyonellerinin tek amacı bu döngüyü en iyi şekilde işletebilmek. İhtiyaçları doğru belirlemek, geri dönüşü yüksek çözümleri hayata geçirebilmek, bu sayede çalışanlara değer katmak, bu sayede onların üretken ve mutlu olmalarını sağlamak, bağlılıklarını artırmak ve bu sayede öğrenen bir organizasyon yaratmak. Daha da özet bir ifade ile, kurumsal eğitim ve gelişim sistemlerini, süreçlerini ve programlarını değer yaratacak şekilde kurgulamak ve bu kurgunun işleyişi sonrasındaki değerin kurum genelinde yansımalarını görünür kılmak. Memnuniyette, bağlılıkla, performansta ve tüm diğer iş sonuçlarında…
Bu zor görevde başarılı olmak için şu soruları sormak ve bunlara sürekli ama sürekli yanıtlar aramak gerekiyor.
1.
Öğrenme işlevi, kurumsal ölçekte stratejik bir kaldıraç olması için nasıl konumlandırılmalı? İş dışında bir etkinlik olmaktan ziyada bizzat işin içine, kalbine nasıl yerleştirilmeli?
2.
Gelişim bu kadar önemli ise bu sürecin sorumluk dağılımı nasıl olacak? Gelişimde asıl sorumlu bireyin kendisi ise başka bir sorumluluk paydaşına (yönetici, İK/Eğitim vb.) ihtiyaç var mı?
3.
Öğrenme ve gelişim ihtiyaçları nasıl belirlenecek? Kurumsal ve bireysel gelişim talepleri nasıl dengelenecek? Gelişim sürekli ise ihtiyaç belirleme çabası da sürekli mi olmalı?
4.
Hangi tür gelişim ihtiyacı için hangi gelişim yöntem ya da yöntemleri en uygundur? Kişiye ya da uzmanlık seviyesine göre ideal yöntem olur mu?
5.
70:20:10 adı verilen dağılımın gerçek hayatta ne oranda karşılığı var? İnformal öğrenmenin ağırlığı bu kadar fazla mı? Ya da formal öğrenmenin ağırlığı gerçekten bu kadar az mı? Peki özgül ağırlıklar?
6.
Teknoloji işin neresinde? Geleneksel yöntemler nasıl dönüşüyor? Yeni olanakların öğrenmeyi götürdüğü yer neresi? Kurumlar açısından teknoloji kullanımı ile ilgili nasıl bir olgunluk süreci var?
7.
Öğrenme sonuçlarını tam olarak ölçmek mümkün mü? Gerçekleştiği varsayılan gelişimin yansımalarını nerelerde aramalı ve onu nasıl görünür hale getirmeli?
8.
Eğitim ve gelişim birimleri olarak kendimizi neye bakarak başarılı sayabiliriz? "İnsan/eğitim saat" ötesinde hangi göstergeler bize ışık tutabilir?
9.
Kültür gerçekten tüm çabaları boşa çıkarabilecek kadar etkili bir güç mü? Öğrenme ve gelişimi destekleyecek bir kültür nasıl oluşturulacak?
10.
Eğitim ve gelişim bu kadar değerli bir şeyken neden onun için yoğun bir iletişim, hatırlatma, pazarlama, marka vb. çabaları içine giriyoruz? Neden insanları eğitime çekmekte zorlanıyoruz?
11.
Peki başka hangi soruları sormalıyız?